Ülkücülük hiç kimsenin ve hiçbir partinin tekelinde olmadan, bağımsız gelişmiş bir idoldür, ulaşılmak istenen ülküdür, AMAÇtır.

Ülkücülük Kimsenin Ve Hiçbir Partinin Tekelinde Değildir


resim108538

Pek çok insanın bildiğinin aksine, Ülkü ve Ülkücülük kavramı herhangi bir partiye ait bir kavram değildir. Özellikle MHP ile doğduğu düşünülen ve MHP’nin tekelinde gibi görülen bu kavram, MHP’nin ve diğer pek çok partinin kuruluşundan önce siyasi literatüre yerleşmiştir.

Ülkücülük kavramı ilk olarak Ziya Gökalp’ın kullandığı bir kavramdı. “Milli mefkûre” yani ‘Ülkü’ kavramı, Nihal Atsızla birlikte, Türkçülerin de kullanmasıyla “Milli Ülkü’ terimi olarak yaygınlaştı. Ülkü ve Ülkücülük kavramları bundan tam 64 sene önce siyasi literatürde yerini aldı.

Ülkü, ulaşılmak istenen “ideal” anlamında kullanılmaktadır, “Ülkücülük” de Ulaşılmak istenen ideale giden yoldaki sergilenen karakterdir, duruştur, ‘İdealizm’ dir…

Ülkücülük hiç kimsenin ve hiçbir partinin tekelinde olmadan, bağımsız gelişmiş bir idoldür, ulaşılmak istenen ülküdür, yani AMAÇtır. Ülkücülük 1950 ve 1953 yılları arasında, ‘Türk Milliyetçileri Derneği’ tarafından ortaya koyulmuş ve uygulanmıştır. Seyyid Ahmet Arvasi ve Dündar Taşer gibi ideologların girişimi ve getirdikleri yaklaşımla “Türk İslam Ülküsü” sentez haline getirilmiştir.

Alparslan Türkeş ise, resmi parti sloganı olmamakla birlikte, ‘Ülkü’ ve ‘Ülkücülük’ kavramını ilk kez 1969 da gençlere yaptığı bir hitabın içinde kullanmıştır. Sonrasında yaygınlaşan bu olgu yine ilk kez 1970 yılında, Alparslan Türkeş’in açtığı ‘Ülkü Ocakları Derneği’ ile birlikte Türk-İslam sentezi ile bağdaştırılarak siyasi literatüre yerleştirilmiştir.

Yani Alparslan Türkeş, dil bilimciler, akımcılar, ideologlar tarafından ortaya çıkarılmış bir sentezi kendi siyasi bakış açısına uygun bulmuş ve oturtmuştur. 1965’de oluşturduğu ve siyasi görüşünü ortaya koyduğu 9 Işık doktrininde kullanmış olduğu‘ülkücü yol’ terimini ise Türk milletine uygun olan ‘Ulusal Kalkınma Modeli’ için ‘izlenmesi gereken yol’ manasında kullanmıştır.

Alparslan Türkeş, asker kökenli bir liderdi ve ‘Atatürkçülük’ konusunda en ufak bir tavizi yoktu. 1970 yılında Ülkücülüğü, Türk-İslam senteziyle bağdaştırarak tanıttı ve bu yönde bir duruş sergilemeyi amaç edindi. Bu yolla Anadolu’da ‘Ülkücülük’ kavramı hızla yayıldı, taşralı ve muhafazakâr insanları örgütlemek ve milli değerleri aşılamak çok kolay oldu.

Ancak 1990'lı yıllara gelindiğinde, Ülkücü Hareket daha çok muhafazakâr Anadolu kesiminden kitleye sahip olmuş, pek çok insan milliyetçilikten ve Türklükten çok din vurgusu olduğunu düşündüğü için Ülkücü Hareketten uzaklaşmaya başlamıştı. Alparslan Türkeş bunun üzerine, geçmişte mensubu olduğu Askeriyeyi ve halkın diğer kesimini de kazanabilmek için farklı söylemlere girişti. “Müslümanlık bizim ideolojimiz değil, dinimizdir” şeklinde pek çok kez, yaptığı açıklamalarla İslamcılığa yönelik mesafe koydu. Bu yolla amaç olan 'Ülkücülük' ivmesinden saptı, siyasete araç edilmiş bir hal aldı.

1992 yılında ‘laiklik’ vurgularını fazlasıyla yapmaya başlayan ve Türk-İslam sentezinden uzaklaşan Alparslan Türkeş’in Ülkücülüğe gölge düşürdüğünü ve Ülkücülükten uzaklaştığını düşünen Ülkü Ocakları Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla birlikte MHP’den ayrılarak BBP’yi kurdu. Yani Türk-İslam Ülküsünü ve dolayısıyla Ülkücülüğü uygulayabileceği, taviz vermeyeceği yeni bir parti oluşturdu.

Sonuç olarak, Ülkücüğü siyasi literatüre katan baştan sona Alparslan Türkeş’in kendisi dahi olsa, partiyi devam ettirenler ve temsil edenler amacından sapmışsa ‘Ülkücülük’ kavramını kullanmanın anlamı yoktur. Tıpkı Atatürk’ün kurduğu CHP ile Atatürk ideolojilerinin bir alakasının kalmamış olduğu gibi… Ne yazık ki halen “Atatürk’ün Partisi” olarak anılmaktadır.

Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere, idealler, ideolojiler kişilerin temsiliyle, teşhiriyle hayat bulur. Partilerin zaman içinde ivmeleri sapabilir, ideolojilerin yerini menfaatler alabilir. Sözgelimi, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde Atatürkçü az olduğu için CHP azınlık partisi değildir. CHP, Atatürk’ün vasfını ve ideolojisini yerine getiremediği için içi boşalmış, geriye sadece adı kalmış bir parti olduğu için azınlık durumundadır. Zaten CHP’den geriye kalanlar da, içinin boşalmış olduğunu bile bile- göre göre futbol takımı tutar gibi parti tutanlardır.

İşte tam olarak bu sebeplerden dolayıdır ki, hiç kimse ve hiçbir parti, ortak değerlerimizi, ideolojileri kendisinin ya da partisinin tekeline alamaz, sınırlayamaz. Zaten soyut kimlikler yerine karaktere oturtulmuş somut bir görünüm olsa, halk mutlaka değerlerinin peşinden gider.

Banu Barlas