Aslında tam da görmek, dokunmak, flört etmek demek değildir AŞK...

Osmanlı da kafesli pencerelerden görüp aşık olurdu erkek. Yoktu öyle güzel olan şeyleri, hele ki duyguları çabucak tüketmek falan. Erkek kime gönül verir uğraşırsa, ki uğraşmak dediğim kafesli camın önünden defalarca geçmek gibi masumca bir eylem; kadın da o, isteğe, görmediği, dokunmadığı halde kendisini göstermeye, gönlüne girmeye çalışan erkeğin tutkusuna aşık olurdu. Yani aslında tam da görmek, dokunmak, flört etmek demek değil di AŞK... O aşklardan doğdu Nene Hatunlar, Ulubatlı Hasanlar...

Şimdi pek çok olanak varken, kimse kimseyi tanımak istemiyor. Ne erkek birini elde etmek için çok uğraşıyor, ne de kadın değerini bilip kendini ağırdan satıyor. Kolay elde edilen herşeyden kolay vazgeçiliyor...Keşke bu kadar kolay ve çabuk tüketmese insanlar güzel olan herşeyi.

Bugün dozu giderek artan sapkınlıklar değer bilmemek, harcamaktan değil midir?! Sonu olmayan arayışlar ve tatminsizlik doğurmamış mıdır lezbiyenliği, homoseksüelliği...Her zaman daha iyisi vardır düşüncesi değil midir sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bildirmeyen, insanı sürekli arayışa iten, çoğu zaman felaketlere sürükleyen...

Sahip olduklarınızın değerini bilmeniz dileğiyle...
İnsanca kalın...